Kayıtlar

- Ç - "çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca"*

Üzerine konuşmalık buraya bırakıyorum diyerek sevgili kuzen şu sözü mesaj atmış; hiçbir şeyi hissetmeye vaktin kalmasın diye meşgul olmak istiyorsun.. ben de buraya bırakıyorum.. dizeyi başlığa yazarken ve sen ne öğrendin diye kendime sorarken dedim ki kaçamadığımı biliyorum en azından.. eğ başını yürü mü diyordu zeki demirkubuz filminde.  eğ başını yürü..neyse.. dün dinlediğim bir podcastte "çalmak" konusu geçince bir kaç şey birden aklıma geldi..birincisi seneler evvel yüzyıl önce falandı galiba :) çalıştığım bölümde gece nöbetlerinde müzmin para çalınma olayları baş gösterdi..hemen herkesin başına geliyor çanta ya da cüzdanlardan paralar tırtıklanıyordu..(hepsi alınmıyor) takipler, istişareler şu bu iki kişi üzerinde odaklanmak söz konusu oldu..biri serseri hayat tarzı ve geçim derdinde genç bir kadın diğeri kendi halinde ve aklı başında olgun maddi ihtiyacı olmadığı bilinen orta yaşlarda bir kadın..olay sessizce sıkı takiplerle ve dedektifvari ipucu sürmeyle çözüldü..çalm...

- C - "canı acır, ama tango yapar yine de"*

"Bir yaz gecesi rüyası" isimli eseri vardır biliyorsun shakespeare'in..tiyatroda izlemek nasip olmadı nedense lakin kitap olarak okudum yenilerde.. kısacık metinde ne dolu alt metin varmış..uyuyanın gözüne damlatılan menekşe suyu nedeniyle uyanınca ilk gördüğüne çılgınca vurulması, gözü başka hiç bir şey görmez olması mesela, bu bölümü konuştuk biraz arkadaşımla..nedir o menekşe suyu ki bir anda başka görürüz karşılaştığımız insanı..sevdiğimizi sevmez oluruz..duyguların bu değişkenliği, manipülasyona açık oluşu..hayal ve rüya alemi.. aşıklar, deliler ve şairler diyor bir yerde yazar hep böyle çılgınca şeyler anlatır..iyi ki de anlatır yoksa katır kutur kupkuru bir gerçeklik dediğimiz şey içinde yaşamak zorunda kalacaktık..zaten nedir gerçeklik niye bu kadar değişir...nedir o menekşe suyu sence.. dün nedense iletişim merkezi gibi çalıştı telefonum..bazı günler de öyle oluyor üst üste geliyor, konuşmaktan yoruluyor insan :)) bir de üstüne iki akşamdır vatsap kızlar gurubund...

- B - "bu rutubetli mektup selamlarla doludur"*

Sabahın seherinden selam yine..gün henüz doğmadı..gecenin rahminde..az sonra ıngasıyla doğacak bir bebek tazeliğinde..her doğan kaderiyle..bebek olduğu için güzeldir ilk saatleri günün..ölmeye yatmış bir kalp bile umut tazeler..belki bugün ölmem..belki bugün hayat başka bir nefes üfler..hangi bebeğin yüzüne bakıp gülümsemez ki insan..oysa o belki elinde hançerle geldi..öğlene belli edecek rengini, gidişini..herkese farklı bir gün doğuyor galiba..bir tek tarihe uyansak da, aynı zaman boşluğunda dolaşıyor olsak da benimki bana seninki sana başka şeyler fısıldayacak..bakalım ne diyecek.. B; baba, bulut, ben, belki, bursa, beyaz, bir, bakalım, biri, bişey, burda, bırak, boşluk, beste, bismillah, bebek, bazan, beş.. bir mektuba selam yanında en çok ne konur biliyorsun değil mi? çok sevgi.. *cevşenü'l-kebir, didem madak

- A - "Ah.. dedim sonra" *

Geçen sene ilkini yapmıştım, bu sene bir yenisini neden yapmayayım diye düşündüm ve geçen hafta buna karar verdim..yani aralık ayı boyunca yeni ay ve yıl başlayana kadar her gün yazmak, bir nevi geri sayım yapmak..kısa /uzun, bakalım sabah sabah yazdıkça neler dökülecek dilden, kalpten, hafızadan, hatıradan, kısacası sandığa kaldırmadan önce bu sene içinde yaşadıklarımı şöyle bir silkeleyip katlarken.. işin güzel yanı sevgili Neslihan'ın yeni yazı birlikteliği çağrısına da denk düşmüş olması..yani bu ay içinde blogdaşlarım da bir yerlerde yazıyor, okuyor geçip giden yılın son sayfalarına bir derkenar düşüyor olacak.. alfabe başlık olsun dedim, gece yatmadan önce yine sevgili şairim Didem Madak ile göz göze geldik..dizelerinin arasında dolaşırken onun da bu yolculuğuma eşlik etmesine karar verdim..sabah kalkıp buraya yazmak için oturunca da ilk harfimizle sesini duyurdu..yani çift ses duyacaksınız bu ay boyunca :) dün gece istanbulum çok sevdiğim bol şimşekli gök gürültülü yağmurla...

gördüm-duydum..

  Yan yana durdular..yaklaşık dokuz yaşında erkek çocuk, kolunu babasının omzuna attı..baba svetşörtünün başlığını kafasına çekti..oğlu ona baktı ve o da aynısını yaptı , yeniden kolunu babanın omzuna attı..baba oturduğu sandalyenin tekerlerini hafifçe oğluna doğru çevirdi..birlikte gülümsediler.. duydum ki kuşcular, ötücü kuşları kafeslerin üzerini tamamen örterek karanlıkta bırakırlarmış..çünkü kuşlar karanlıkta daha güzel ötermiş..eskiden bunun daha vahşi yöntemi yapılırmış sonra buna evrilmiş.. bu şarkı da bahtınıza yazıyı yazarken radyoda çıktı..bence fena değil.. gözlerini kapıyorsun ve görüyorsun..

yine bir gün ben..

Kasım ortasında olan bir haftalık ara tatilde kızımla bir seramik atölyesine katıldık..bundan maksat hem birlikte daha önce denemediğimiz bir şeyi deneyimlemek ve bunun keyfini paylaşmak hem de ikimizin ayrı ayrı amaçları üzere çalışmak..maksat hasıl oldu :) seramik atölyesi yaklaşık yarım gün sürdü..seramik hamuru elimizde kendi niyetimiz üzere bir objeye dönüştü..tabi ki acemice ve sadece tanışmaya vesile bir alan lakin hanımefendilerle sohbet ayrı keyifliydi..herkes kendi meşrebince aynı hamuru farklı şekillendirdi..el elden farklı..el kalpten haber veren..işine aşına dokunuşuna yansıyor.. o gün deneyim tazeyken buraya yazmak nasip olsaydı muhtemelen daha çok konu hakkında yazabilirdim çünkü süreç boyunca kendimi,kızımı, eğitim veren hanımefendiyi, ortamı, yaptığım işi, yaptığım işin içimde uyandırdıklarını gözlemlemiş ve bir çok kayıt zihnimde hazırdı..tabi ki çoğu hafıza okyanusuna gömüldü gitti..lakin şu duyduklarımı unutmadım ve paylaşmak istedim.. seramik hamuruyla yaptığınız o...

senaryo sonrası yolculuk..

Şimdi seninle sonsuzluğa uzanıyor gibi serilip yatmış bir kumsaldayız..ayaklarının altında tek tek varlıklarını duyurmaya çalışan kum tanelerini hisset..ayakkabıyla yürünmez burada biliyorsun, çıplak ayak yürüyeceğiz biraz bu sarı kumlarda..önümüzde masmavi deniz sakin sakin dalgalarıyla oyunbaz ama uykulu.. karanın denize teması.. kıyı.. gözlerini ufka çevir şimdi.. su mavisiyle gök mavisinin birlikte çizdiği o çizgiye..o davetkar, umut bağışlayan, macera fısıldayan, hayallerini yazdığın tek satırlık çizgiye..kavuşmanın ve yitirişin kapısı olan o ufuk çizgisine.. kıyı kadar ufuk da hareketli ya da hareketin beklendiği yer değil mi.. biraz yürümeye devam edelim, bu arada akıl ile delilik arasındaki o ince çizgiyi konuşalım..dahilerin sıklıkla zorladıkları o sınır..sanatçıların üzerinde gezindiklerinde müthiş yaratımlar eserler ortaya çıkardıkları o korkutucu ama hazinesi bol çizgi..cambaz misali ince bir ip üstünde salınmanın sarhoş edici bir o kadar da hayran bırakan hali..sadece akıl...